Bugun...



TARLALARIN İÇİNDE BİR ANTİK KENT

TARLALARIN İÇİNDE BİR ANTİK KENT

facebook-paylas
Tarih: 09-11-2024 20:38

TARLALARIN İÇİNDE BİR ANTİK KENT

TARLALARIN İÇİNDE BİR ANTİK KENT

Çeşme'nin Antik Yüzü

Sibylla'lar(bilici kadın) Kenti

Erythrai

“Dünya’da görülebilir en güzel gün batımı Erythrai’dadır.”

Erythrae de yaşamış meşhur

Yunan Filozofu Eflatun

12 İyon şehrinden biri olan Erythrae, Erythrai veya Litri İzmir’e bağlı Ildırı Köyü’nde yer alıyor. İzmir’e 60 km, Çeşme’ye 22 km mesafede bulunuyor.

Çeşme’nin ilk antik yerleşim yeri olan Ildırı (Erythrai), ilçenin görülmeye değer tarihi zenginlikleri arasında.

Pausanias’a göre, Erythrai (Ildırı), Giritliler tarafından kurulmuştur.

Çeşme’nin 20 km kuzey doğusunda yer alan Ildırı köyünün antik dönemdeki adı Erythrai’dir. Erythrai sözcüğünün Yunanca’da “Kırmızı” anlamına gelen Erythros‘tan türediği kent toprağının kırmızı renginden dolayı Erythrai’nin “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise; kent adını ilk kurucusu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythro’tan almıştır.

Kentte ele geçen bulgular bu yörede İlk Tunç çağından bu yana yerleşimin olduğunu göstermiştir. İkinci Kolonileşme döneminde kent Atina kralı Kadros soyundan gelen Knopos yönetimindeydi. Başlangıçta krallık ile yönetilen kent sonraları yine kral soyundan olan ancak halkın seçtiği Vasileuslar tarafından yönetildi. İon kentlerinin aralarında kurdukları Panionion dinsel ve siyasal birliğe katıldılar. Kent Payhagorasla birlikte kısa süreli tiranlık dönemi yaşamış, bu dönemde üreterek dışarı sattığı değirmen taşları ile önem kazanmıştır. Erythrai, Lidya ve daha sonrada Persler’in eline geçer. Pers boyunduruğuna karşı diğer İon kentleri gibi ayaklanmaya katılan kente, bütün İon kentleri ile birlikte MÖ 334’te İskender, bağımsızlığını kazandırır. İskender’in ölümünden sonra ortaya çıkan kargaşalar sonucu bir çok el değiştiren Erythrai, Pergamon (Bergama) Krallığının eline geçer. MÖ 133’te ise Roma İmparatorluğu içinde özgür bir kent statüsü kazanır. Bu dönemde şarabı, keçileri, değirmen taşları ve kadın kahinleri Sibyl ile Herophile ile ün kazandı. MÖ 1.yüzyıl’da depremler, savaşlar ve Romalı komutanların yağmaları yüzünden büyük yıkıma uğrayan yöre, Bizans döneminde önemini yitirdi. 1366’da Türk Egemenliğine girdikten sonra da Erythre, Rhtyrai, Lythri gibi değişik adlar alan yöre; 16.yüzyıl’dan sonra İlderen ve Ildırı adlarıyla anılmaya başladı.

M.Ö. 6'ncı yüzyılın ortalarında tüm Anadolu gibi Erythrai da Pers egemenliğine girmiş. Ancak şehir, bulunduğu stratejik konumu kullanarak M.Ö. 5'inci yüzyılda Attika-Delos Deniz Birliği’nin önemli bir üyesi olmuş. Erythrai, bu birliğe İyonya devletleri arasında en çok vergi ödeyen şehirmiş. Bu da Erythrai'ın o dönemki gücünü gözler önüne seriyor. Erythrailılar, Pers satraplarıyla (yerel halktan seçilen valiler) kurduğu yakın ilişkiler sayesinde bu dönemde de güçlenmiş. Teşekkür olarak da kentin yöneticileri, Karia bölgesinin satrapı Mausolos’un altın taçlı heykeliyle karısı ve kız kardeşi Artemisia’nın gümüş taçlı heykellerini de şehre diktirmiş. Ancak giderek artan Pers baskısına

dayanamayan kent, diğer İyon kentleriyle direnişe katılmış, kentin bağımsızlığı M.Ö. 334 yılında Büyük İskender'in desteğiyle kazanılmış. Kayıtlara göre Büyük İskender, Asya Seferi sırasında Erythrai'dan geçmiş ve kentin tiyatrosuyla surlarının tamamlanması için maddi destek vermiş. İskender'in ölümüyle başlayan karmaşa sonucunda Erythrai, Pergamon (Bergama) Krallığı'na geçmiş. Kentin, 'özgür kent' statüsü alması için M.Ö. 133 yılında gerçekleşmiş. Roma döneminde Erythrai,

Sibylla (bilici kadın) kavramının doğduğu yer olarak itibar görmüş. 

Kentteki, Athena Tapınağı ve Herakleion, İyon mimari özellikleriyle Anadolu’daki en iyi örnekler arasında yer alır. Samos Heraion’una yapılacak adaklar için kore tarzında heykeller ithal edilmiş, yakın yerleşim olan Klazomenai ile benzerlik gösteren kabartmalı, süslemeli lahitler üretilmiş. Roma zamanında da Erythrai´ın ihraç etmek için hazırlanan kaliteli şaraplarla meşhur olduğu biliniyor. Öyle ki bu şaraplar için özel amforalar da üretilmiş.

 İlk olarak Erythrai’da yaşamış dönemin ünlü komutanına ait olduğu düşünülen anıtsal mezar (Heroon) yer alıyor. Mezarın hemen arkasındaki bölüm olan Agora, İyon şehirlerinde hayatın kalbinin attığı yerdir. Burada resmi işlerin yapıldığı bölümlerle dükkanlar yer alır. Ardından bir kapı karşımıza çıkıyor. Kapı, belli saatlerde mi açık oluyor bilmiyoruz ama antik kente giriş ücretsiz. Dik basamaklarıyla antik tiyatro, ziyaretçileri karşılıyor. Bir zamanlar sahne olarak kullanılan alanın ortasında yükselen yaşlı badem ağacı, medeniyetlerin geçiciliğini, doğanın ise gücünü yeniden hatırlatıyor. Anadolu'daki en erken Grek tiyatrolarından biri olan yapı, günümüze çok iyi durumda gelemese de büyüklüğünden kentin gücü ve nüfusu anlaşılıyor. İmparator Hadrianus tarafından onarılan tiyatro, çift diazomaya (seyirci oturma platformları) sahip. Yapının cavea’sı (yarım daire formlu seyirci oturma kısmı) ve analemma duvarlarının, Hadrianus zamanında yapıldığı düşünülüyor. Skene (sahne) binasının da temelleri günümüze ulaşabilmiş.

Akropolün Eşsiz Manzarası..

Erythrai'ın akropolü, Gerence ile Ildır körfezlerini gören bir tepenin üstündedir. Nefis bir panoramik manzaraya sahip olan alanda, yönetim binaları, dinsel yapılar, tapınak, heykeller ve saray yer alır. Doğal bir kale görevi gören akropolden, denizden gelebilecek olası tehditler de görülebilir. Akropolde yer alan kilisenin duvarları kısmen korunmuş durumda.  Aynı alanda, M.Ö. 530 yılında inşa edildiği bilinen Athena Polias Tapınağı'na ulaşmak için de kazı çalışmaları yapılmış. Ünlü tarihçi Herodot tarafından yazılan kaynaktan, tapınağın kadın kahinleriyle meşhur olduğu öğrenilir. Pausanias ise kentin diğer tapınağı Herakles’e Trakyalı kadınlardan başkasının giremediğini belirtir.

Athena Tapınağı'nın günümüze temeli ulaşmış olsa da, Prof. Dr. Ekrem Akurgal tapınağı, 'Ege uygarlığının yükseliş döneminin ilk temsilcisi' olarak değerlendirir. Akropolden ayrıca Cennet Tepesi'ndeki Roma villaları görülür. Ildırı'nın girişinde yer alan tepede Roma döneminde yapılmış büyük bir villanın kalıntıları yer alır. Evin çok odalı oluşu, yerleşim en güzel yerinde konumlanması ve tabanındaki kullanılan  mozaikler, evin oldukça zengin birine ait olduğunu gösterir. Buradan çıkarılan örneklerden bazıları, İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor.

Şehirde 5 kilometre uzunluğundaki surların, Aleon deresinin başlangıç kısmındaki antik döşemeler ve su kemerlerinin, Roma villasının yakınındaki hamamın, Ildırı' nın beş kilometre uzağındaki taş ocaklarının kalıntılarına da rastlanır.

 

Kehanetler Şehri

Hz. İsa kehaneti

Ünlü coğrafyacı Strabon, kentin kadın kâhinleriyle (Sibylla) tanındığından bahseder. Strabon, 'Coğrafya' adlı kitabında, “İlki benden önce, Büyük İskender’in çağında yaşamış, ismi Athenais” diye yazar. Rivayete göre bu kahin, İskender’in doğumunu ve kentin Perslerden kurtuluşunu görür.

İkinci Sibylla ise daha dikkat çekici bir kehanette bulunur. Hz. İsa'nın gelişini ve paganizmin sonunun geleceğini öngörür. Dünyevi adı Herophile olan kadın kahinin hikayesini, Decameron Öyküleri’nin ünlü yazarı Giovanni Boccaccio, 1375’te yayımlanan “Ünlü Kadınlar” adlı kitabında anlatır. Herophile’nin tasvirini ise Michelangelo'nun yaptığı Sistine Şapeli’ndeki fresklerde görürüz.

Herakles heykeli ve saç örgüsü

M.S. 2'nci yüzyılın sonlarında yaşamış Lidyalı gezgin ve coğrafyacı Pausanias tarafından Erythrai ve Erythrailılar hakkında aktarılan öykü şöyledir: Bir efsanede tanrılaştırılmış Herakles'i betimleyen bir heykelin Fenike'deki Tyros kentinden bir sal üzerinde denize bırakıldığı anlatılır. Sal İyonya kıyılarına yaklaşmış ve Khios (Sakız) Adası ile Erythrai'ın tam ortasındaki Mesate Burnu'nda (Topburnu) karaya vurmuş. Hem Khioslular hem de Erythrailılar heykeli kentlerine getirmek için ellerinden geleni yapmışlar. Fakat heykel bir türlü kıpırdamamış. Nihayet Erythrailı kör bir balıkçı bir düş görmüş. Düşünde ona, Erythrailı kadınların saçlarını kesmeleri, erkeklerin de bunlardan örecekleri bir halatla salı kıyılarına çekmeleri gerektiği açıklanmış. Soylu kadınlar böylesi bir saçmalık uğruna iş birliğine yanaşmamışlar. Gerek köleler gerekse kentte yerleşik yabancılar arasında bulunan Thrak asıllı kadınlar ise hiç düşünmeden söylenenleri kabul etmişler. Onların saçlarından örülen halat sayesinde, Erythrailılar sala ve heykele sahip olmuşlar. Dahası kör balıkçının gözleri açılmış. Herakles heykeli için bir kutsal yer yapılmış. Bu kutsal yere Thrak kadınlarının dışında, kadınların girmesi yasaklanmış.

Şehirde 1963-1966 yılları arasında Prof. Hakkı Gültekin ve sonraları Prof. Ekrem Akurgal tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır. İlk önce MÖ 3.yüzyıl sonralarında yapıldığı sanılan Akropol’ün kuzey yamaçlarındaki antik tiyatro toprak altından çıkarıldı. Akropolün en yüksek düzlüğünde yapılan araştırmalarda da Athena tapınağına ait kalıntılar bulundu. Şehrin etrafının 5 km uzunluğunda surla çevrili olduğu anlaşıldı. Tiyatro kısmen açığa çıkarıldı. Araştırmalarda akropolde MÖ 6. ve 7.yüzyıl’dan kalma çanak, çömlek, taş ve topraktan figürler bulundu.

Kazılar 2007 yılından beri Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Ayşe Gül Akalın ORBAY başkanlığında yürütülmektedir.







Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SANAT-KÜLTÜR DUYURU Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI